29 Mart 2020 Pazar

SİPER SOPALARI


Görüntünün olası içeriği: 10 kişi
SİPER SOPALARI :
Çoğunlukla bir siper savaşı olan Birinci Dünya Savaşı'nda ,savaş şartları siperlerin birbirine çok yakın olması sonucunu da ortaya koyuyordu.
Siperden sipere yapılan gece saldırılarında kullanmak üzere,askerler tarafından tahta üzerine, çivi veya herhangi bir sivri metal ile bir yakın savaş aracı olarak siper sopaları oluşturulmuştu.
Boyları yaklaşık 40 - 50 cm olan bu sopalar, özellikle diğer siperlere sızarak , hedeflerini sessizce etkisiz hale getirmeye çalışan askerler tarafından kullanılmıştı.
Birinci Dünya Savaşı bir siper savaşı iken ve özellikle ilk yıllarında sopalı süngülü savaşlar sıklıkla yaşanmışken,30 yıl sonra yaşanacak
İkinci Dünya Savaşı'nda savaş teknolojisi açısından çok büyük gelişmeler yaşanacaktı.
Fotoğrafta 1915 yılında Ardenler'de siper sopaları ile birlikte poz veren Alman Askerleri görülüyor.


12 Mart 2020 Perşembe

ANTİK ÇAĞDA KOYUNLARLA”BİYOLOJİK SAVAŞ “


Görüntünün olası içeriği: 2 kişi

Fotoğraf açıklaması yok.


ANTİK ÇAĞDA KOYUNLARLA”BİYOLOJİK SAVAŞ “
Tıbbi Hipotezler Bülteni'nde yayınlanan bir makaleye göre; iki antik uygarlık olan Arzavalılar ve Hititler, MÖ 1318-1320 yılları arasında yapılan Anadolu Savaşında; hastalıklı koçlar ve eşekler,biyolojik silah olarak kullanılmıştır..
Hastalıklı hayvanlar, Francisella tularensis bakterisini taşıyorlardı. Tavşan ateşi olarak da bilinen Tularemi hastalığı, güçten düşürücü bir hastalıktır. Antibiyotik kullanılmazsa, günümüzde de ölüme yol açabilir...Bu hastalık, tavşan, koyun ve eşek gibi hayvanlar üzerinde etkilidir. Hayvanlardan, insanlara çeşitli yollarla bulaşabilir..sinek kene vs..
MÖ 14. yüzyılın sonlarına doğru; uzun süre bu ölümcül-salgın hastalık, Orta Doğu'nun büyük bir kısmına yayıldı.Bu salgın, "Hitit vebası" olarak da bilinir. Mısır Kralı Akhenaten'a gönderilen mektuplarda da, açıkça anlatılmaktadır. MÖ 1335 yıllarında yazılmış bir mektupta, Suriye ve Lübnan arasında, bir sınır kenti olan Simyra'da; kırıp geçiren bir salgın anlatılır..
Araştırmacılara göre Hititler, imparatorluk döneminde, topraklarını, günümüzün modern Türkiye'sinin, Doğu Suriye sınırına kadar genişletmişlerdi. Ancak Simyra kentine saldırdıktan sonra, salgın onları şiddetle sarstı. Trevisanato, tarihteki bu olayla ilgili şu bilgileri veriyor:"Savaştan sonra, ganimetler ve savaş esirleri nedeniyle salgın, Hitit ordusunun peşine takıldı. Salgın, Hititler'in anayurtlarına kadar geldi. Hitit'in iki kralı da, bu salgından dolayı birkaç yıl içinde öldü..Zayıflamış Hitit İmparatorluğu, Batı Anadolu'daki Arzavalılar için, cazip bir ülke haline geldi. Böylece MÖ 1320-1318 yılları arasında, 2 yıl sürecek yeni bir savaş başladı..İşte bu noktada Hititler, hastalık bulaşmış koçları ve eşekleri, düşmanı hasta etmek amacıyla kullandılar. Arşivlere göre, bu hastalıklı koçların sayısı, Arzava'nın caddelerinde, gizemli bir şekilde artmaya başladı. Hastalıklı koçlar, Arzava'nın şehirlerine, Hititler tarafından yollandı. Çünkü Hititler, bu hayvanların, hastalığın yayılmasına neden olduğunu fark etmişlerdi. Arzavalılar, Hititlere saldırdıklarında, Hititler zayıf durumdaydılar. Ancak Hititler, zayıf oldukları halde, düşmanı iki yıl içinde yendi."
MÖ 14. ve 13. yüzyıllara ait tabletler, biyolojik silah teorisini destekler nitelikte. Belgeye göre; bir kadın, yanında hastalıklı bir koçla sokakları gezerek, hastalığı bulaştırıp, yayıyor. Tabletlere göre:"Hastalıklı koçlara rastlayan ülke, ölümcül salgına yakalanabilir."
Arzavalılar bu yöntemi, oldukça hızlı anlamış olmalılar ki, kendilerine gönderilen hastalıklı koçları, düşmanlarına doğru geriye iade ederler.Eski kavimleri araştıran ve "Greek Fire, Poison Arrows & Scorpion Bombs: Biological and Chemical Weapons in the Ancient World" kitabının yazarı olan Adrienne Mayor, şunları söylüyor:”Ben, hastalıklı koçların ve eşeklerin,Hititler tarafından düşman topraklarına gönderildiğine; bununda yakın Doğu'da belgelenmiş, en eski biyolojik silahlar olduğuna katılıyorum. Hatta, bundan daha eski kanıtlar, Sümerliler(Modern Suriye) incelenerek bulunabilir..”
Kaynak: "Sick Rams Used As Ancient Bioweapons", https://www.discovery.com/ 
28/11/2007.

Sıkıştığı Ağacın Gövdesinde 50 Yıl Boyunca Kalarak Mumyalaşan Köpek: Stuckie



Fotoğraf açıklaması yok.



                 

Sıkıştığı Ağacın Gövdesinde 50 Yıl Boyunca Kalarak Mumyalaşan Köpek: Stuckie
Bir ağacın gövdesine sıkışarak hayatını kaybeden köpeğin cesedi, ağacın salgıladığı kimyasallar sayesinde 50 yıl kadar çürümeden kalmayı başardı.
Birleşik Devletler’in Georgia eyaletinde çeşitli ihtiyaçlar için ağaç kesen oduncular, eşine az rastlanır bir keşif gerçekleştirdiler. Kestikleri ağacı kamyonete yükledikten sonra ağacın oyuğuna bakan bir oduncu, ağaç gövdesinin içinde bir köpek mumyası olduğunu fark etti.
Önemli bir keşif gerçekleştirdiklerini düşünen oduncular, köpek mumyasını ağaç ile birlikte bir müzeye götürdüler. Araştırmacıların incelemeleri sonunda köpek mumyasının 1960’lara ait olduğu ortaya çıktı. Peki bu sevimli dostumuz nasıl bu hale geldi?
Araştırmacıların tahminine göre köpek, bir sincap ya da benzeri bir hayvanı kovalıyordu ve onunla birlikte ağacın kavuğundan içeri girdi. Avını takip etmekten vazgeçmeyen köpek ağaç gövdesinin içindeki boşluktan tırmanarak yukarılara kadar çıktı. Fakat inemeyip orada sıkıştı ve öldü.
Stuckie adı verilen mumya köpek, bir kestane ağacının içinde bulundu. Kestane ağacının içinde hayvan dondurma işlemlerinde cesedin çürümemesi için kullanılan tanen bulunur. Sıkışan dostumuzun cesedi de tanenle kaplanınca çürüme durumu gerçekleşmedi.
Ayrıca nihayetinde Stuckie bir ağacın içindeydi. Ağaç havadaki tüm nemi emdiği için cesedin kurumasına yardımcı oldu. Kuruyan ceset, tanenin de etkisi ile mumyalaştı. Ayrıca ceset çok yüksekte olduğu için diğer avcılar onun kokusunu alamadı ve ulaşamadı.
Stuckie’nin yaklaşık 50 yıllık mumyası şu anda Southern Forest World (Güney Orman Dünyası) müzesinde sergileniyor. Müze görevlileri, mumyayı hiçbir şekilde zarar görmemesi ve orijinalliğini kaybetmemesi için ağacın gövdesinden çıkarmıyorlar.

10 Mart 2020 Salı

TAPINAKÇILAR ve MASON LONCALARI.

Fotoğraf açıklaması yok.Fotoğraf açıklaması yok.



TAPINAKÇILAR ve MASON LONCALARI.
Hazreti Süleyman Aleyhisselam zamanında, Filistin topraklarında Sur Krallığı bulunuyordu. Sur kralı Hiram ile Hazreti Süleyman arasında barış anlaşması vardı.
Hazreti Süleyman, saray ve mabet yaptırmak istediğinde Sur kralından inşaat ustası ve inşaat işçileri ister.
Sur kralı da kendi ismini (Hiram) taşıyan ustasıyla yeteri kadar inşaat elemanı gönderir.
Bir görüşe göre Hiram Usta Mısırlıdır ve Mısır mimarisinin sırlarına sahiptir. Hiram usta saray ve mabet inşaatında çalışanlarla bunun için gerekli taşocağı ve ağaç kesimi çalışanlarını örgütler.
Büyük usta Hiram’ın altında ustalar, ustaların altında kalfalar, kalfaların altında çıraklar ve işçiler vardır. Mimarlığın sırları Hiram Ustadadır. İnşaat sektöründeki bu örgütlenme daha sonraları Mason Loncası (Loca değil) adını alır. Çünkü rivayete göre Hazreti Süleyman döneminde baş mimara mason denilmektedir.
Hiram usta, gizli mimarlık bilgilerini kendisinden zorla öğrenmek isteyen üç ustası tarafından öldürülür. Hazreti Süleyman, bu gizli bilgileri tayin ettiği yeni baş mimara öğretir. Yeni baş mimar, saray ve Süleyman Mabedi inşaatı tamamlandıktan sonra ortadan kaybolur.
Tapınak Şövalyelerinin Kudüs’te Süleyman Mabedinin (Mescid-i Aksanın) bulunduğu dağa ve Mescid-i Aksaya yerleşmelerinin en önemli sebebi, mukaddes Emanetlere sahip olmak ve Baş Mimarın sırlarına ulaşmaktı. Büyük ihtimalle de ulaştılar ki sonraki yüzyıllarda Mason Loncaları Avrupa’da kuruldu ve Fransa, İngiltere, İspanya, Roma, İngiltere, İrlanda, İskoçya, Rusya gibi ülkelerde önemli mimari eserler gerçekleştirdiler.
Böylelikle Tapınakçılar, Mason Loncalarını bünyelerine almışlar ve onunla bütünleşmişlerdir. Bu bütünleşmede, Mason Loncalarının “usta-kalfa-çırak” sistemiyle Tapınakçı tarikatının “piramitsel” sistemini birleştirmiş ve MASON LOCALARI adıyla yeni bir sistem kurmuşlardır. Dolayısıyla kendilerini gizlemekte başarılı olmuşlar, yeniden teşkilatlanmışlardır.
Tapınak Şövalyelerinin Mason Loncalarını kullanmaları ve sonrasında Mason Locaları olarak örgütlenmeleri sırasında amblemlerinde kullandıkları şekiller, Hiram Ustanın loncası, İsrailoğulları ve Mısır kültü kaynaklıdır. Kendilerine ait Kartal, Aslan, kral tacı (kale/kule) da kullanılan semboller arasındadır.
Mısır kültüne ilişkin sembolleri kullanmaları, Hiram Usta, İsmailiye mezhebi mensubu Fatımiler ve Hasan Sabbah’la kurdukları ilişkiler sonucudur.

3 Mart 2020 Salı

Zeus ' un altın köpeği ve köpeği argos..





Zeus ' un altın köpeği ve köpeği argos..

Argos (köpek)

Argos (Yunanca Άργος) Yunan mitolojisinde Odysseus'un sadık köpeğinin adıdır. İthaka halkı Odysseus'un öldüğünü düşünmesine rağmen, Argos 20 yıl boyunca sahibinin dönmesini beklemiştir.
 Yunan mitolojisinde, Argos (Yunanca Άργος) Odysseus`un sadık köpeğinin adıdır.  Truva Savaşından dönünce Odysseus bir dilenci kılığında olmasına rağmen onu tanımış, ve kuyruğunu salladıktan sonra ölmüştür.

Yok olma tehlikesi içinde antik Yunan çoban köpeği






Yok olma tehlikesi içinde antik Yunan çoban köpeği




Ülkenin dağlık bölgelerinde çiftlik hayvanlarını korumak için yüzyıllardır yetiştirilen köpek olan Yunan Çoban şimdi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, uzmanlar uyarıyor.
Diğer köpeklerle kontrolsüz melezleşmenin artmasıyla birlikte hayvancılıktaki düşüş, Yunan Çobanının ayırt edici özelliklerini değiştirdi. Şu anda Yunanistan'da 3.000'den az saf Yunan Çoban köpeğinin kaldığı tahmin edilmektedir.
Çok gelişmiş bir görev duygusu ve sürü hayvanlarına ve bölgelerine karşı güçlü bir koruyucu içgüdüye sahip cesur, kararlı ve sadık çalışan köpekler olarak kabul edilirler. Bununla birlikte, bu bağımsız köpeklerin tutarlı eğitim ve akıllı rehberliğe ihtiyacı vardır.
Yunan Çoban, sağlam bir vücuda ve büyük fiziksel güce sahip, sadece sürüye rehberlik etmekle kalmayıp aynı zamanda fiziksel üstünlüğünü korurken bir düşmanla da savaşabilen orta ila büyük boy bir köpektir. Kafası büyük, geniş bir namluya sahip.
Cinsi kurtarmak amacıyla, Yunanistan'ın kuzeyinde bulunan “Arcturos” hayvan barınağı 1998'den beri Yunan Çoban Köpeği Yetiştirme Programını uygulamaktadır.
“Yunan Çoban Köpeği en eski ırklardan biridir ve hayatta kalmalıdır. Tüm Avrupa ülkelerinin ırklarını tanımayı başardıkları utanç verici ve Yunanistan'da biz tanımadık, ”diyor Arcturos iletişim sorumlusu Panos Stefanou.
Stefanou, uzmanların bir kayıt bile oluşturabilmelerini sağlayacak yeterli sayıda safkan köpeğin olmadığını belirtiyor.
Arcturos'a ek olarak, Yunan Çoban Dostları (http://www.ofep.gr) adlı bir organizasyon da cinsin iyileşmesine ve ikonik Yunan köpeği olarak hizmet etmeye devam etmesine yardımcı olmaya çalışıyor.












1 Mart 2020 Pazar

Yunanistan ' da tam donanımlı soba, delos arkeoloji müzesi.


Fotoğraf açıklaması yok.


Yunanistan ' da tam donanımlı soba, delos arkeoloji müzesi.

Çok güzel tasarlanmış ve pratik görünüyor. Bugünkü mutfağa benzer amaçlı ve boyutta bireysel yemekler için 4 tabak vardır.

Atina caddesinde, MÖ yüzyıl (figür. Angus Mcbride) iki hoplitami arasında tartışma yaşanıyor.





Atina caddesinde, MÖ yüzyıl (figür. Angus Mcbride) iki hoplitami arasında tartışma yaşanıyor.

MÖ yüzyılın ortalarından MÖ yüzyılın ortalarına kadar Yunan hoplitleri böyle görünüyordu. Savaşçıların ilki başında popüler bir kask var sonra yüz kapağı var. Her ikisinde de kas gövdesi şeklinde bronz kirysy var. Üç hoplitteki Kalkanlar, bu oluşumun birkaç yüzyıl boyunca kullanılan geleneksel bir 'Aspi' dir. Kılıçlar basit açılı bir 'Xiphos' türüdür.