5 Ekim 2019 Cumartesi

İsrail’de Neolitik Çağ’dan kalma 10 bin yıllık bir şehir bulundu




İsrail’de Neolitik Çağ’dan kalma 10 bin yıllık bir şehir bulundu

İsrail’de bulunan 10 bin yıllık tarih öncesi yerleşimde yaşayan insanlar daha önceleri tarımsal alanda gelişmiş değillerdi. Yenmiş av hayvanlarının kemikleri, yerleşim alanı son birkaç yüz yıl içinde muhtemelen şehrin hızla büyüdüğü bir süreçte daha özgün ve yerleşik bir aşamaya geçmeden önce, şehrin sakinlerinin avcı-toplayıcı olarak yaşamış olabileceklerini düşündürüyor.


Peter Dockrill
Kudüs yakınlarında Neolitik Çağ’a (Taş Devri’ne) tarihlenen devasa bir yerleşim birimi keşfedildi ve araştırmacılar, bunun yalnızca İsrail’deki türdeşlerinin en büyüğü olmadığını, aynı zamanda bugüne dek bulunan en anıtsal şehirlerden biri olduğunu dile getiriyorlar.
Kudüs’ün batısında, şehir merkezine yaklaşık 5 kilometre mesafedeki Motza semtinde keşfedilen ve araziye yayılmış durumdaki büyük Neolitik alan, günümüzden 10 bin yıldan daha uzun bir zaman önce kuruldu ve bin yıl sonrasında zirveye ulaşarak yaklaşık 2 bin ile 3 bin arasında Taş Devri insanının yaşadığı kalabalık bir ticaret ve etkinlik merkezi haline geldi.
ORTADOĞU’DAKİ EN BÜYÜK NEOLİTİK ÇAĞ KAZISI
Bölgedeki kazıya liderlik eden İsrail Eski Eserler Kurumu’ndan arkeolog Lauren Davis, Reuters’e verdiği demeçte, “Bu, muhtemelen Ortadoğu’da bu zaman dilimine ilişkin en büyük kazı; bu da araştırmanın yalnızca bu siteden elde edebileceğimiz ve koruma altına alabileceğimiz malzeme miktarına göre, şu anda bulunduğumuz yerden ötelere sıçramamızı ve sınırları genişletmemizi sağlayacak,” diyor.

Kudüs yakınlarındaki kazı alanı. Görsel: İsrail Eski Eserler Müdürlüğü.
Eski Mısır piramitleri ve Stonehenge’den daha eski olan bu tarih öncesi metropolün orijinal adını bilemesek de alanda 18 aydır devam eden kazı, şimdiden genişliği (yaklaşık 100 dönüm) 40 hektar alanı kapsayacak şekilde büyüyen bir şehrin izlerini ortaya çıkardı.
Yaklaşık 10 bin 5 yüz yıl önce, yerleşimin ilk kurulduğu dönemdeki alanı belki de sadece tek bir hektarı işgal eden çok daha küçük bir ölçekteydi; fakat sonraki  bin 500 yıl boyunca, büyük binalar, kamu tesisleri ve ayin ve tören alanlarıyla dolarak gelişen bir şehir merkezine dönüştü.
Asıl şaşırtıcı olan yanı, bu denli kadim bir yerleşim için çok uzun zamandır gizli kalmış olması. Arkeologlar, yıllardan beridir Motza’nın altında bir tür Neolitik yerleşimin bulunabileceğinden şüpheleniyorlardı; ancak toprağa gömülü şehrin boyutları, bölgede süren bir otoyol yapım projesinin parçası olarak yürütülen son kazılarda ortaya çıkarıldı.
YAZILI TARİHİ DEĞİŞTİRECEK NİTELİKTE
Araştırmacılardan biri olan Jacob Vardi, The Times of Israel’e verdiği demeçte, “Bu, ezberleri bozan bir bulgu; Neolitik Çağ hakkında bildiklerimizi büyük oranda değiştirecek bir site,” diyor.
Araştırmacılar bugüne dek, bu bölgenin büyük ölçüde ıssız olduğunu düşünüyorlardı; fakat araziye yerleşilmiş olması mantıklı görünüyordu; Sorek Nehri kıyısındaki yerleşimin kurulduğu vadi, insanlara, tatlı suya kolay erişim sağlayan verimli koşullar sunuyordu.
Bugün de hâlâ yemyeşil olan bu arazi yalnızca bir yerleşim birimi değildi; zaman içinde, bir insan toplumu açısından şaşırtıcı derecede gelişmiş yenilikler için de zemin hazırladı.
Motza metropolü, Türkiye’deki Çatalhöyük’te bulunan benzer yapıdaki antik kentten farklı olarak, serbest geçişi sağlamak için binalar arasında uygun geçit alanlarına sahipken, muhtemelen Çatalhöyük’te yaşayanlar konutlara ve kent yapılarına tırmanmak için merdivenleri kullanmak zorundaydılar.
Şehrin diğer bölgeleri, mercimek ve nohut da dahil olmak üzere tohum ve gıdaları saklamak için depolama alanları olarak kullanıldı.

Oyma insan figürü. Görsel: İsrail Eski Eserler Müdürlüğü.
Mimari, inşaat ve şehir planlamasında yaşanan böylesi ilerlemeler bir defaya mahsus değildi.
SÜS EŞYALARI VE BİRÇOK NADİR ESER BULUNDU
Kültürel eserler ve şehrin mezarlarında bulunan bilezik ve madalyonlar gibi değerli eşyaların yanı sıra diğer yerlerde bulunan çeşit çeşit egzotik nesneler, ticaret yapan bir topluluğun kanıtlarını ortaya koyuyor.
Araştırmacılar, “Bulunan süs eşyaları, böylesine eski bir çağda, bu yerleşimin sakinlerinin uzak yerlerle takas ilişkileri yürüttüklerinin kanıtını sunuyor,” açıklamasında bulunuyorlar.
“Diğerleriyle birlikte, bilinmeyen bir taştan yapılan mezarların yanı sıra, Anadolu’dan gelen obsidyen (volkanik cam) ve bazıları Akdeniz’den ve bazıları da Kızıldeniz’den getirilen deniz kabuklarından yapılmış eşsiz taş yapımı nesneler bulundu.”
Kazılar, ayrıca avcılık ve muhtemelen savaş için kullanılan ok uçları, ek olarak baltalar ve çeşitli bıçaklar da dahil olmak üzere, çakmak taşından yapılmış araçları gün ışığına çıkardı.
AVCI-TOPLAYICILIKTAN TARIMA GEÇİŞ AŞAMASI
Bu araçların bazıları, buğday, arpa ve fasulye yetiştirilen kentte tarımın gelişmesini sağlayacak biçimde çiftçilik işlerinde kullanılmış olmalıydı.
Ekinlere ek olarak, araştırmacılar, eski kentin sakinlerinin inekler ve domuzlarla beslendiklerini ve keçileri evcilleştirdiği bilinen ilk toplum olabileceğini ifade ediyorlar.
Bu tarih öncesi yerleşimde yaşayan insanlar daha önceleri tarımsal alanda gelişmiş değillerdi.
Yenmiş av hayvanlarının kemikleri, yerleşim alanı son birkaç yüz yıl içinde muhtemelen şehrin hızla büyüdüğü bir süreçte daha özgün ve yerleşik bir aşamaya geçmeden önce, şehrin sakinlerinin avcı-toplayıcı olarak yaşamış olabileceklerini düşündürüyor.
Sahadaki kazılar sürüyor ve araştırma ekibi bu benzeri görülmemiş keşiflere –ve içerdiği tüm nadir, gizemli kalıntılara– ek olarak hâlâ ortaya çıkarılacak pek çok şey olduğunu ifade ediyor.
* Yazının aslı Science Alert sitesinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder