28 Ekim 2019 Pazartesi

Neolitik Tarım Günümüz Eşitsizliğinin Tohumlarını 10.000 Yıl Önce Ekti


Neolitik çiftçileri gösteren duvar resmi (Tassili de Maghidet, Libya) F: Roberto Esposti/Alamy

Neolitik Tarım Günümüz Eşitsizliğinin Tohumlarını 

10.000 Yıl Önce Ekti

Toprak işleme ve bitki yetiştiriciliğine doğru yaşanan tarih öncesi geçiş, hiyerarşi ve büyüme üzerine kaygılarımızı ortaya çıkarttı ve zaman algımızı değiştirdi.

Birçok insan toplum içerisindeki hiyerarşiyi kaçınılmaz olarak görür, kimliğimizin doğal bir parçası gibi. Fakat bu düşünce, Homo sapiens türünün yaklaşık 200.000 yıllık tarihiyle çelişiyor.
Aslında, atalarımız şiddetli bir şekilde eşitlikçiydiler ve eşitsizliğe hiçbir şekilde müsamaha göstermediler. Avcı toplayıcılar farklı hüner, yetenek ve özelliklere sahip insanları kabul ettiklerinde onları hiyerarşik yapılaşmaya zorlayan bütün girişimleri saldırganca reddettiler.
Peki, insanların düşünce biçiminde eşitlikçilikten (egaliteryanizm) uzaklaşmaya sebep olacak ne yaşanmıştı? Arkeolojik, antropolojik ve genomik veriler, bu sorunun cevabının ortalama 10.000 yıl önce başlayan tarım devriminde olduğunu gösteriyor.

Avcı toplayıcılar daha az risk altındaydı

Modern tarım tekniklerinin olağanüstü verimliliği, Neolitik devrimin ilk zamanlarından yakın tarihe kadar çiftçi hayatının ne kadar istikrarsız ve riskli olduğu fikriyle ters düşüyor. Hem avcı toplayıcılar hem de ilk çiftçiler, kısa-dönem yemek sıkıntılarına ve ara sıra meydana gelen kıtlıklara maruz kaldılar. Fakat çiftçi toplumlar tekrarlanan, yıkıcı kıtlıklardan zarar görmeye çok daha fazla müsaitlerdi.
Avcılık ve toplayıcılık, düşük riskli bir yaşayış biçimiydi. Namibya’daki Ju/’hoansi avcı toplayıcıları, geleneksel olarak her biri farklı mevsimsel döngüye ve ekolojik öneme sahip olan ve farklı hava koşullarına karşı tepki anlamında çeşitlilik gösteren 125 farklı yenilebilir bitki türünden faydalanıyorlar. Hava durumu bazı türler için elverişsiz olduğunda başka bir bitki türünden yararlanabiliyor ve bu durum da kıtlık riskini düşürüyor.
Sonuç olarak, avcı toplayıcılar yaşadıkları çevreleri daima idareli kullandılar ve sadece anlık ihtiyaçlarını gidermek için çalışırlardı. Hiçbir zaman ihtiyaç fazlasını üretmenin yollarını aramadılar veya kaynakları sömürmediler. Çevrelerinin sürdürülebilirliği hakkında kararlı bir anlayışa sahiptiler.

Ju/’hoansi insanları, Afrika’nın güneyinde yüz binlerce yıldır yaşıyorlar F: James Suzman

Tarımla birlikte hiyerarşi yükseldi

Aksine, Neolitik çiftçiler yaşadıkları çevreyi kısıtlı hale getirmek adına sorumluluğu üstlendiler. Az miktardaki çok hassas olan mahsullere veya çiftlik hayvanı türlerine bel bağlamışlardı. Bu durum ise kuraklık gibi mevsimsel anormalliklerin veya hayvan hastalıklarının kaos ortamı yaratabileceği anlamına geliyordu.
Ve böylece tarımın dünya üzerinde yayılması, felakete sebep olan sosyal çöküşler ile noktalandı. Avrupa popülasyonları tarihi üzerine yapılan genomik araştırma, yaklaşık 7.500 yıl önce gerçekleşen Avrupa merkezindeki Neolitik devrimi ile çakışan birçok ani düşüşü gösteriyor.
Fakat, uygun hava, besleyici toprak, zararlı böceklerin azalması gibi iyi koşullar sağlandığında tarım, avcılık ve toplayıcılıktan çok daha verimliydi. Bu durum, çiftçi popülasyonların avcı toplayıcılardan çok daha hızlı büyümesine ve büyüyen popülasyonlarını daha küçük alanlarda sürdürmelerine olanak sağladı.
Ama başarılı Neolitik çiftçiler kuraklık, haşere istilası, kıtlık, donma ve afetlerin yaşanma korkusu yüzünden yine de eziyet çektiler. Zamanla, toplumlarda yaşanan bu büyük değişim aynı zamanda baskınlar, savaşlar, yabancılarla ilgili korkuları da beraberinde getirmişti ve son olarak da vergi ve tiranlık kavramlarını.

Ju/’hoansi’ler geleneksel olarak 125 farklı yenilebilir bitki türünden faydalanıyorlar. F:James Suzman
İlk çiftçilerin kendilerini çaresiz hissettiği de söylenemez. Eğer bazı şeyleri doğru yapsaydılar, korkularını besleyen riskli durumları minimuma indirebilirlerdi. Bu durum günlük yaşamları süresince kaprisli tanrılarını memnun etmek anlamına geliyordu, fakat asıl önemlisi ise ağır iş yükü ve ihtiyaç fazlası üretim için bir ödül demekti.
Avcı toplayıcılar, kendilerini verimli çevrenin bir parçası olarak görürlerken, çiftçiler kendilerini doğayı yönlendirebilen, eğitebilen ve kontrol edebilen kişiler olarak kabul ettiler. Fakat birçok çiftçinin de söyleyeceği gibi doğayı kontrol etmek fazlasıyla çalışma gerektirir. Bir toprak parçasının verimliliği, üstünde harcadığınız enerji ile doğru orantılıdır.
İçinde ağır işin bir erdem olduğu ve neticesinde bireysel zenginliğin, bir değer göstergesi olarak kabul edildiği bu prensip, tarım devriminin sosyal, ekonomik ve kültürel mirası anlamında en belirgin özelliğidir.

Çiftçilikten Savaşa

Ağır iş ve refah yaşam arasındaki bağın kabul edilmesi, insan tarihinde önemli bir role rahiptir. Özellikle, ihtiyaç fazlası ürünleri oluşturma ve kontrol etme becerisi, güç ve nüfuza ulaşmak için yol sağladı. Bu durum, modern ekonominin bütün temel unsurlarını hazırladı ve büyüme, verimlilik ve ticaret kavramlarına dair kaygılarımızı pekiştirdi.
Düzenli hale gelen üretim fazlaları, çiftçi toplumlarda daha az ani üretici rolü için alan yaratarak yüksek derecede farklılaşma olanağı sağladı. İlk başta bunlar tarımla bağlantılı (alet üreticisi, inşaatçı ve kasap) olsa da zamanla yeni sınıflar da ortaya çıktı: yağmur yağması için dua eden rahipler; çiftçileri düşmanlardan ve vahşi hayvanlardan koruyan savaşçılar; ekonomik gücü sosyal sermayeye çeviren politikacılar.
Erken Neolitik toplumlardaki eşitsizliği inceleyen bir araştırma, 20. yüzyıl antropologlarının daha önceden bildiklerini doğruluyor. Yani, çiftçi toplumları için yapılan karşılaştırmalı analizler gösteriyor ki, üretim fazlası miktarı arttıkça toplum içerisindeki eşitsizlik seviyesi de artıyor.
Bu yeni araştırma, MÖ 9000 ila 1500 yılları arasındaki 63 tane Neolitik topluma ait evlerin ortalama büyüklüklerine göre harita çıkarıyor. Bu harita sayesinde, her topluluktaki ev büyüklüğünün belirttiği “maddi eşitsizlik” ile insanların arazilerde daha fazla enerji sarf etmesini sağlayan “yük hayvanı kullanımı” arasında yakın bir ilişki olduğu gözüküyor.
Tabii ki, en sıkı çalışan erken Neolitik çiftçiler bile aynı toprak parçasında yıllarca bol miktarda hasat üretmeye devam edemediklerini öğrendiler. Daha büyük popülasyonları devam ettirme ihtiyaçları, istila etme ve savaş yöntemleri ile coğrafi genişleme dönemini harekete geçirdi.

Geçmişte yalnızca avcılık ve toplayıcılık ile hayatını sürdüren Ju/‘hoansi’ler şu anda daha çok tarımla geçiniyorlar F: James Suzman
Ju/’hoansi ve Afrika, Hindistan, güney ve kuzey Amerika ve güneydoğu Asya’daki çiftçi komşuları gibi 20. yüzyıl avcı toplayıcıları arasında gözlemlenen etkileşimler sayesinde biliyoruz ki tarım, çiftçi popülasyonların agresif genişlemeleriyle Avrupa boyunca yayıldı. Bu yayılmanın karşılığında ise avcı-toplayıcı popülasyonları kayboldu.
Tarım devrimi aynı zamanda insanların zaman algısını değiştirdi. Tohumlar, sonbaharda hasat edilmek üzere ilkbaharda ekildiler ve sonraki senelerde daha verimli olmaları için araziler nadasa bırakıldı. Böylece, çiftçilikle uğraşan toplumlar, emeklerinin karşılığının gecikmesi ile birlikte doğrudan geleceğe kesintisiz bir şekilde odaklandıkları umudun ve arzunun ekonomilerini yarattılar.
Modern yaşamın büyük bir kısmı, sosyal amaçlarından ve aşk hayatımızdan sağlımıza kadar her şeyi şekillendiren beklentilerden oluşan bir karışıklıktan ibaret. Bunun aksine avcı-toplayıcılar sadece anlık ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırlar: ne geleceğe dair arzulara tutsak olarak ne de geçmiş başarıların tanıdığı önceliklerle yaşarlar.
Bir zamanlar, tarım devriminin nasıl insan toplumlarını değiştirdiğini anlamak entelektüel meraklılığa dayalı bir sorudan başka bir şey değildi. Şu an ise çok daha kullanışlı ve kaçınılmaz hal aldı. Kıtlık problemi gibi tarım devrimi ile ortaya çıkan zorluklardan bir çoğu teknoloji ile çözülüyor fakat ağır iş ve kontrolsüz ekonomik büyüme hakkındaki algımız değişmeden devam ediyor. Çevre ekonomistleri, bu takıntımızın bizim ve bir çok diğer türün geleceğini mahvetmemize sebep olacağını söylüyorlar.
Sonuç olarak, bu zamandaki sosyal, politik ve ekonomik yapımızın, insan doğasının bir kaçınılmaz sonucu olmadığını fakat yakın tarihimizin bir ürünü olduğunu fark etmemiz gerekiyor. Bunun bilincinde olmak, çevremizle ve birbirimizle olan ilişkimizi değiştirmede daha yaratıcı olmamızı sağlayabilir. Homo sapiens tarihinin %95’i avcılık ve toplayıcılık ile geçmesine rağmen geriye içimizde çok az avcı toplayıcı ruhu kaldı.

The Guardian. James Suzman. 5 Aralık 2017.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder