28 Aralık 2019 Cumartesi

Assos’ta 1600 yıllık insan ve hayvan figürlü iki kolye ucu bulundu













Assos’ta 1600 yıllık insan ve hayvan figürlü iki kolye ucu bulundu

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale köyü sınırları içinde kalan Antik Çağ‘ın en önemli liman kentlerinden Assos‘ta, 1600 yıllık kemik kolye uçları bulundu.
Antik Çağ’da “Troas” olarak adlandırılan bölgenin güney ucunda volkanik bir tepenin zirvesi ve yamaçlarında, Yunanistan’ın Midilli Adası’nın karşısında kurulan kent, asırlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaptı.
Assos Antik Kenti’nde ilk kez ABD’li arkeologların 1800’lü yıllarda gerçekleştirdiği kazılara, uzun bir aranın ardından 1981’de yeniden başlandı. Bölgede Türk bilim insanlarınca 38 yıldır kazı çalışması yürütülüyor.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Assos Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Nurettin Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kazı ve restorasyon çalışmalarının Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türk Tarih Kurumunun desteği, İÇDAŞ’ın ana sponsorluğunda sürdüğünü söyledi.
Bölgede bu yıl ele geçen en eski buluntulardan birinin, granitten yapılmış balta olduğunu belirten Arslan, “Bu taş balta nekropolis alanında yüzeyde bulunmuş bir eser ancak benzerleri gerek Amerikan kazılarında gerekse 1990’lı yıllarda Türk arkeologlar tarafından bulunmuş. Elimizde milattan önce 5000’e tarihlenen, Kalkolitik dediğimiz döneme tarihlenen 4 baltamız mevcut. Bu baltalar Assos’un iskan ya da yerleşme tarihinin milattan önce 5000’lere kadar gittiğini gösteren izler olması bakımından önemli.” ifadelerini kullandı.
Arslan, kazılar sırasında kemikten yapılmış iki objeye rastladıklarını aktardı.
Bu eserlerle ilgili bilgi veren Arslan, “Agoranın batısındaki kemik atölyesinde üretilen objeler arasında, takı olarak kullanılan biri hayvan, diğeri insan şeklinde iki obje var. Bunlar antik dönemde insanların kolye olarak kullandığı takıların parçaları olmalı. Bunları dönem olarak 4’üncü yüzyıla tarihliyoruz.” dedi.

Pek çok medeniyete ait sikkeler de bulundu

Farklı alanlarda kazılar yaptıklarını dile getiren Arslan, milattan önce 5’inci yüzyıldan başlayıp 11’inci, 12’nci asırlara hatta Osmanlı dönemine kadar giden sikkeler çıkardıklarını belirtti.
Bulunan madeni paraların özelliklerine değinen Prof. Dr. Arslan, şöyle konuştu:
“Assos’ta ele geçen sikkelerin en büyük grubunu Bizans (Doğu Roma) çağına ait sikkeler oluşturmakta, çünkü çalıştığımız katmanlar ağırlıklı olarak Bizans döneminden kalma. Bu çalışmalar bize, Assos Ören Yeri’ndeki Bizans kalıntılarının, erken Bizans çağını anlamak için çok iyi korunmuş bir merkez olduğunu gösteriyor. Bu sonuçlara göre, ören yeri 5’inci yüzyıl ile 7’nci yüzyıl arasında yoğun bir yerleşim görüyor. 7’nci yüzyıldan sonra bu yerleşimin giderek zayıfladığını, 12’nci yüzyılda ise akropoliste küçük bir kale haline geldiğini görüyoruz. Şehrin üzerinde daha sonra herhangi bir yerleşim olmadığı için de erken Bizans dönemindeki şehir planlaması, konutların yaşam biçimleri fonksiyonları ve gündelik yaşama ait verilerin oldukça değerli olduğunu söyleyebiliriz.”
(AA)

24 Aralık 2019 Salı

Sibirya’daki Donmuş Mağara Aslanları En Az 30,000 Yıllık Çıktı



Sibirya’daki Donmuş Mağara Aslanları En Az 30,000 Yıllık Çıktı

Yapılan araştırma, Sibirya’da donmuş olarak bulunan nesli tükenmiş iki mağara aslanı yavrusunun en az 30,000 yıllık olduğunu gösterdi.
Uyandina Nehri yakınlarında bulundukları için Uyan ve Dina isimleri verilen iki yavru aslan, öldüklerinde yaklaşık bir haftalıktı. Araştırmacıların makalenin özetinde belirttiklerine göre, bu yavrular muhtemelen mağarada gerçekleşen büyük bir çöküş yüzünden öldü.
Aslanların ezilerek öldüğünü belirten araştırmanın eş yazarı Olga Potapova, bilinen son mağara aslanlarının, Alaska’da yaklaşık 14,000 yıl önce yaşadığını söylüyor. Mağara aslanlarının çocukluktan yetişkinliğe geçiş aşaması hakkında çok az şey bilinmesi, bu doğal yolla mumyalanmış aslanların önemini oldukça artırıyor. Araştırmacılar bu donmuş mağara aslanlarının, modern aslanlara göre nasıl bir büyüme evresi geçirdiğini karşılaştırabilecek.
Dina’nın bedenine göre daha sağlam olarak günümüze ulaşan Uyan’ın bedeni, yaklaşık 2.8 kilogram ağırlığında. Bu da modern bir aslan yavrusunun ağırlığından yaklaşık 2.1 kilogram daha ağır demek. Potapova, yenidoğan aslanların cinsiyetlerine dair bir belirteç olmadığını, Uyan ve Dina’nın erkek ya da dişi olduklarını bilmediklerini söylüyor.
Potapova’nın belirttiğine göre, Uyan’ın bedeni, 43 cm boyunda, yani yetişkin bir ev kedisi büyüklüğünde. 7 cm uzunluğundaki kuyruğu, vücut uzunluğunun %23’ü kadar. Araştırmacılar, bu kuyruğun, vücut uzunluğunun %60’ı kadar kuyruğa sahip olan modern aslanlara göre önemli derecede küçük olduğunu belirtiyor.
Potapova, Uyan’ın bacaklarının yürümeye yetecek kadar geliştiğini, fakat Dina’nın muhtemelen emeklediğini söylüyor. Uyan aynı zamanda 3 cm uzunluğundak tüylerle kaplı bir kürke sahipti.
Dina ve Uyan’ın henüz göremeyecek kadar küçük olduklarını belirten Potapova, “Dina’nın göz kapakları sıkıca kapalıydı. Uyan’ın ise sol göz kapalıydı, ancak sağ göz kapağı biraz aralıklıydı. Göz kapağının hayvan ölürken zaten açık olup olmadığı ya da daha sonradan açıldığı konusu kesin değil.” diyor.
Modern aslanlar doğduktan iki – üç hafta sonrasna kadar gözlerini açmıyorlar ve açtıktan sonraki bir hafta boyunca da düzgün göremiyorlar. Doalyısıyla Uyan’ın bir haftalık olduğu düşünüldüğünde, muhtemelen ölürken gözlerinin kapalı olduğu tahmin ediliyor.

Mağara aslanı köpek dişleri

Modern aslan yavrularında süt dişleri, yaklaşık 3 haftalıkken çıkar ve yaklaşık 3 aylıkken kalıcı köpek dişleri bunların yerine geçer. Bununla birlikte, Uyan ve Dina’nın bilgisayar tomografisi taramaları, yavrular hala dişsiz olmasına rağmen, süt ve köpek dişlerinin her iki hayvanda da diş etlerinin altında zaten çıkmaya başladığını gösteriyor.
Uyan’ın dişlerinin gelişimi, süt dişlerinin daha erken, muhtemelen 2 ay içinde dökülmesinin muhtemel olduğunu gösteriyor.
Yavrular hâlâ dişsiz oldukları için muhtemelen anne sütü emerek besleniyordu. Uyan’ın karnı boştu, ancak bağırsaklarına yapılan tomografi taraması, yavrunun ölmeden birkaç saat önce süt içtiğini gösterdi.
Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji bölümünden araştırmanın eş yazarı Beth Shapiro, mağara aslanlarının bu şekilde bulunmasını fantastik olarak yorumluyor. Fakat mumyalarının günümüze kadar bu derece iyi korunmasına rağmen, DNA’larının çok kötü durumda olduğunu söylüyor. Güney Kore’den bir bilim ekibinin teklif etmesine rağmen, onları klonlamanın mümkün olmadığını da ekliyor Shapiro.

Paleontolog ve genetik uzmanlarından oluşan uluslararası bir ekip Uyan ve Dina’yı inceliyor. Çalışma henüz hakemli bir dergide yayınlanmadı.



Siberian Times.

Yakutistan’da 40.000 Yıllık Donmuş Tay Bulundu


                    Yakutistan’da bulunan 40.000 yıllık donmuş at yavrusu.


Yakutistan’da 40.000 Yıllık Donmuş Tay Bulundu

Bilim insanları, Yakutistan’daki Batagai kraterinde donmuş olarak günümüze kadar ulaşan 40.000 yıllık bir tay buldu.


Araştırmacılar, Batagai çöküntüsündeki donmuş toprağın, tayı mükemmel bir şekilde koruduğunu belirtiyor.
“Tayın cesedi hiçbir zarar görmemiş. Hatta yelesi bile duruyor ve bu durum, bu derece eski bir ceset için oldukça nadir.”
Bilim insanları, tay öldüğünde en az iki aylık olduğunu tahmin ediyor ve omuz boyunun 98 cm olduğunu söylüyor.
Yakutistan’da bulunan 40.000 yıllık donmuş at yavrusunun burnu.
Yakutistan Mamut Müzesi müdürü Semyon Grigoryev, “Bunun, 40.000 ila 30.000 yıl önce Yakutistan’da yaşayan bir tür atın yavrusu olduğunu vurgulamak istiyorum.” diyor.
“Bu ata Lenskaya ya da Lena Atı deniyordu ve genetik olarak bugün Yakutistan’da yaşayan atlardan farklıydı.”
Araştırmacılar çeşitli testler yapabilmek için atın yelesinden, sıvılardan, biyolojik sıvısından ve atın çevresindeki topraktan birer örnek aldılar.
Yakutistan’da bulunan 40.000 yıllık donmuş at yavrusunun toynakları.
Grigoryev, “Tayın diyetini anlamak için bağırsaklarının içeriğini inceleyeceğiz. Daha sonra ise otopsi yapacağız.” diyor.
Yaklaşık 40.000 yıl önce donmuş bu tayın, doğal bir tuzağa düşmüş olması gerektiğini tahmin ediliyor. Keşif gezisinde yer alan uzmanlar, bu tür bir doğal tuzağa girdikten sonra tayın boğulmuş olabileceği bir senaryo yazdılar.
Paleontolojik görevden uluslararası bir Rus-Japon ekibi, Batagai çöküntüsü içinde ve 9-14 Ağustos tarihleri arasında Yakutistan’ın Verkhoyansky bölgesindeki Yunyugen alanında çalıştı.
Yakutistan’da bulunan 40.000 yıllık donmuş at yavrusu.
Bu araştırma grubu, 11 Ağustos’ta tayı keşfettiklerini bildirdi ve 13 Ağustos’ta ise bazı dokuları korunmuş yünlü bir mamut iskeleti bulduklarını açıkladı.

The Siberian Times. 23 Ağustos 2018.

Kanada’da 50.000 Yıllık Donmuş Kurt ve Geyik Bulundu



Yukon’da ortaya çıkarılan donmuş kurt yavrusu. Baş, kuyruk, kürk ve derisi ile bir bütün halinde. C: Government of Yukon

Kanada’da 50.000 Yıllık Donmuş Kurt ve Geyik Bulundu


Kanada’nın altınlarıyla ünlü Klondike bölgesinde, altın madencileri tarafından 50.000 yıllık donmuş kurt ve ren geyiği bulundu.


Donarak mumyalanmış iki buzul çağı memelisi (bir kurt yavrusu ve bir ren geyiği) 2016 yılında bölgedeki altın madencileri tarafından keşfedildi ve geçtiğimiz gün Yukon topraklarındaki Dawson’daki bir törenle duyuruldu.
Fosil kayıtlarında kürk, deri ve kas dokularının korunması son derece nadir görülen bir durum, ancak 50.000 yıldan daha eski olan bu örneklerde, bu dokuların her üçü de mevcut.
Donmuş kurt yavrusu, kafası, kuyruğu, patileri, derisi ve tüyleri de dahil olmak üzere vücut bütünlüğünü korur vaziyette bulundu. Ren geyiği yavrusu ise baş, gövde ve iki ön bacağı sağlam olarak kısmen korunmuştu.
Yerel paleontolog Grant Zazula, “Bildiğimiz kadarıyla, bu bulgu, dünyada şimdiye kadar bulunan tek mumyalanmış buz çağı kurdu.” diyor.

Donmuş olarak bulunan Amerikan ren geyiği. C: Government of Yukon
Des Moines Üniversitesi’nde buzul çağı memelileri üzerine çalışan bir etobur morfoloğu olan Julie Meachen, “Grant bana fotoğrafları gönderdiğinde ve katılmamı istediğinde gerçekten çok heyecanlandım.” diyor.
Aynı zamanda donmuş kurt yavrusu üzerinde araştırma yapacak olan Julie Meachen, “Neyle ilişkili olduğunu görmek için mikro DNA testine bakmak ve hala orada bağırsak bakterileri olup olmadığını görmek için Antik DNA testi yapmak istiyoruz.”
Dünyadaki diğer araştırmacılar da bu antik yırtıcı hayvanın ve avının keşfine benzer bir heyecanla tepki gösterdi. Zira, gelecekte, ölüm nedeni, diyet, sağlık, yaş ve genetik gibi faktörlerin araştırılmasını sağlamak için yeterince iyi korunmuşlardı.
Edinburgh Üniversitesi’nden Elsa Panciroli, “Buz çağından kalma kurt kemikleri, Yukon’da nispeten yaygın, ancak deri ve kürküyle birlikte korunan bir hayvan bulmak oldukça istisnai bir durum. Bu bulgu, buz çağı dünyasını gözümüzde canlandırmaya yardımcı olabilecek bir bakış sağlıyor.” diyor.

En az 50.000 yıllık kurt yavrusunun kafası. C: Government of Yukon
Oxford Üniversitesi’nden tarihleme uzmanı Thomas Higham, “Kalıntılar oldukça heyecan verici çünkü on binlerce yıllık bir hayvanla yüz yüze bağlantı kurmamızı sağlıyor ve çok daha yeni gözüküyorlar.” diyor.
Kurt ve ren geyiğinin de, yünlü mamut gibi diğer hayvanlarla birlikte kuru bir tundra doğal ortamda yaşadığına inanılıyor.
Leicester Üniversitesi’nde bir paleobiyolog olan Jan Zalasiewicz, derinin ve kürkün korunmasının, bu hayvanların soğuk bir dönemde yaşadıklarını gösterdiğini söylüyor.
“Daha kuru ve daha kurak bir iklim, derinin ve kürkün korunmasına yardımcı olur ve bu durum, iklim daha da soğuduğunda gerçekleşir. Buradaki önemli nokta, cesetleri bu kurak koşullarda dondurarak kurutmak ve gömmek için bir yol bulmaktır. Kurutmak ve dondurucuya çok hızlı bir şekilde koymak için bir yol bulmanız gerekir.”
Panciroli, “Umarım bu kurt üzerinde yapılacak daha fazla araştırma, şu anda Yukon’da yaşayan kurt popülasyonları hakkında yeni bilgiler sağlayabilecek antik DNA verebilir. Örneğin, nereden geldi ve modern kurtlarla nasıl bir ilişkisi var?” diyor.



The Guardian. 14 Eylül 2018.

Sibirya’da 18.000 Yıllık Donmuş Köpek Bulundu



Sibirya’da 18.000 Yıllık Donmuş Köpek Bulundu


Sibirya’da buzun içinde donmuş bulunan 18.000 yıllık bir köpek yavrusuna yapılan DNA testi, hayvanın köpek mi kurt mu olduğunu tanımlayamadı.


18.000 yıllık bu köpeğin süt dişleri sapasağlam duruyor. C: Sergey Fedorov

İsveç’teki araştırmacılar, geçtiğimiz yıl yaz aylarında Sibirya’nın donmuş topraklarında antik bir köpeğin inanılmaz fotoğraflarını paylaştı.
Köpek üzerindeki araştırmalardan sonra, tüm dişleriyle birlikte şaşırtıcı derecede iyi korunmuş bu hayvanın, bir köpek mi yoksa kurt mu olduğundan emin olamadılar. Bunun nedeni hayvanın muhtemelen köpeklerin evcilleştiği döneme ait olmasıydı.
18.000 yıllık köpeğe yapılan DNA testleri, bunun kurt mu yoksa köpek mi olduğunu tanımlayamadı. Süt dişleri bile sağlam bir şekilde günümüze ulaşan bu erkek köpek, öldüğünde en fazla iki aylıktı.


Yapılan DNa testleri bunun bir köpek mi yoksa bir kurt mu olduğunu belirleyemedi. C: Sergey Fedorov

Araştırmacılar, genellikle ilk DNA testlerinin hayvanın bir kurt mu yoksa bir köpek mi olduğunu açıkça gösterdiğini söylüyor.
Yavru köpeğin ölümünün nedeni henüz belirlenemedi.
Love Dalén ve meslektaşı Dave Stanton, bunun onaylanmış en eski köpek olabileceğine inanıyor. Eğer bu doğru çıkarsa, kurtların ne zaman evcilleştirildiği hakkında bize bilgi vermek için çok değerli olabilir.


Donmuş olarak bulunan bu köpeğe Dogor ismi verildi. C: Sergey Fedorov

Araştırmacılar bu köpeğe, Yakutça arkadaş anlamına gelen Dogor ismini verdi. Bu isim aynı zamanda İngilizce “Dog or?”, yani “köpek ya da?” anlamına geliyor.
Söz konusu köpek binlerce yıllık olmasına ve açık bir göğüs kafesine sahip olmasına rağmen, araştırmacılar köpeğin sanki yakın zamanda ölmüş gibi gözüktüğünü söylüyor.
“Onu temizlenmeden önce bile inanılmaz derecede iyi korunmuş durumdaydı. Bulduğumuzda kaç yaşında olduğunu bilmiyorduk. Donmuş toprakta bulunduğunu söylediler, ancak orada sadece birkaç yüz yaşında, hatta birkaç on yıl içinde donmuş şeyler oluyor.”


Günümüze kadar sapasağlam ulaşan köpek.

“Heyecanlandık ama radyokarbon tarihleri çıkana kadar şüpheyle yaklaştık. Açıkçası, sonuçların 18.000 yıl çıktığı zaman her şey değişti. Bu sonucu almamız çok şaşırtıcıydı. 18.000 yıl öncesi, hem kurtlarla hem de köpeklerle genetik olarak pek çok şey olduğunu düşündüğümüz ilginç bir dönem.”
“Bu hayvanı modern bir kurttan, Buz Devri kurtundan veya bir köpekten ayıramıyoruz. Bunu söylemenin zor olmasının nedeni, bunun genetik olarak farklılaşma zamanında yaşamış olması. Bu yüzden çok erken modern bir kurt veya çok erken bir köpek ya da geç dönem Pleistosen kurdu olabilir.”



Siberian Times. Unilad. 25 Kasım 2019.

Not MFK
Bu yavru  Tam köpek değil Kurt ile köpek Melezi. Ritüel de kurban verilmiş Ağzına dal parçası yerleştirilmiş 





Kurt kafası böyle olur kafa tasından burun ucuna kadar bu şekil çizgi ile iner bomple vermez düz inecek çizgi  Bu yavru 50 bin yıllık

Köpekler İki Kere Evcilleştirilmiş Olabilir

Tibetan-Mastiff-Dog

                                   Asya kökenli Tibet mastifi

Köpekler İki Kere Evcilleştirilmiş Olabilir

Yeni yapılan araştırmalara göre evcil köpekler, Avrasya’nın ters uçlarındaki iki kurt familyasından evrimleşti. Köpekler Avrupa’da ve Asya’da ayrı ayrı olmak üzere iki kere evcilleştirilmiş.


Köpeklerin Avrupa’da mı yoksa Asya’da mı evcilleştirildiği üzerine tartışmalar, genetik araştırmaların da birbirine zıt sonuçlar vermesiyle, yıllardır devam ediyordu.  Fakat görünüşe göre iki taraf da haklı olabilir. Modern ve antik köpek DNA’ları üzeirne yapılan çalışmalar, Avrupa ve Asyalı köpeklerin aile ağacının derinliklerinde bir ayrılma olduğunu ortaya çıkardı.
Oxford Üniversitesi’nden Laurent Franz ve meslektaşları, 14,000 yıl öncesine kadar yaşayan 59 köpeğin mitokondriyel DNA örneğini, İrlanda’da bulunan 4,800 yıllık köpek kafatasından elde edilen genomla ve Avrasya boyunca yaşayan 600 modern köpek türünün genetik bilgileriyle karşılaştırdı.
german shep
Avrupa soyuna yakın olan Alman çoban köpeği
Sonuçlar, evcil köpeklerin ilk olarak, Avrasya’nın doğu ve batı yarımkürelerindeki iki ayrı kurt nüfusundan evrimleştiğini gösteriyor. Daha sonra, günümüzden 14,000 ila 6,400 yıl önce insanlar Asyalı köpekleri batıya doğru getirdi. Burada Asyalı köpekler, Avrupalı köpeklerin kısmen yerini aldı.
Frantz “Farklı soylar arasında bu karışım, geçmişteki genetik çalışmaları yorumlamanın neden zor olduğunu da gözler önüne seriyor. Böyle karışımlar genetik sinyalleri bulanıklaştırıyordu” diyor.
Araştırma, dünya üzerindeki çok az köpeğin safkan Avrupa ya da Asya köklerine sahip olduğunu gösterdi. Tibet mastifi, Asyalı köklere sahip köpeklere bir örnek olarak verilebilir. Alman çoban köpekleri büyük oranda Avrupalı köklere sahip. Sibirya kurdu (husky) ise iki soyun karışımından oluşuyor.
siberian-husky-sibirya-kurdu-elityavru-
Sibirya kurdu (husky) hem Asya hem Avrupa ırklarının karışımından oluşuyor.
Brüksel’dek Belçika Kraliyet Doğal Bilimler Enstitüsü’nden Mietje Germonpré iki farklı köken teorisinin olası olduğunu söylüyor: “Bu fikir köpeklerin ya Avrupa ve Orta Doğu’da, ya da Uzak Doğu’da evcilleştirildiği şeklindeki ikli hipotezi uzlaştırıyor.”
Çift köken teorisi arkeolojik kanıtlarla da tutarlı, çünkü en az 12,000 yıllık olan köpek kalıntıları Avrasya’nın hem doğu hem de batı ucunda bulunmuş olmasına rağmen, ortasında bulunmamıştı.
Frantz “DNA analizlerimizle birleştirildiğinde, Paleolitik dönemde doğu ve batı Avrasya’da iki ayrı köpek popülasyonunun bulunduğunu görüyoruz” diyor.
Köpeklerin nasıl evcilleştirildiği hala belirsiz durumda fakat Frantz, erken insanların etkin olarak kurtları eğitmeye çalışmadığını düşünüyor.
Frantz “Köpek evcilleştirmesinin, Paleolitik insanların kasıtlı olarak kurt yavrularını yerleşimlerine alıp evcilleştirmeye çalışması kadar basit bir olay olduğnu düşünmüyorum. Evcilleştirme büyük ihtimalle doğal seçilim süreci gibi başladı. İnsanlardan daha az çekinen kurtlar, yerleşimlerin daha yakınına gelip evcilleşmeye daha müsaitti” diyor.

New Scientist, Alice Klein, 2 Haziran 2016

Köpekler İlk Tarımcı İnsanlarla Birlikte Nişasta Sindirebilmeye Başladı


Köpekler İlk Tarımcı İnsanlarla Birlikte Nişasta Sindirebilmeye Başladı


Köpekler İlk Tarımcı İnsanlarla Birlikte Nişasta Sindirebilmeye Başladı

Tarım yapmak sadece insan topluluklarında devrim yaratmadı; tarım aynı zamanda en eski dostumuz köpeklerin de genomunu değiştirdi.
Yapılan yeni bir araştırma, 7000 yıl önce köpeklerin oldukça fazla buğday ve darı tükettiğini, buna bağlı olarak nişasta sindiren genlerin ek kopyalarını geliştirdiklerini ortaya çıkardı. Ayrıca bu adaptasyon, onların bizim yanımızda kalmalarını sağladı.

Köpeklerdeki genetik evrimin insanlardakiyle paralel ilerlediğini belirten evrimsel genetikçi Peter Savolainen, tarım ile beraber nişasta yemeğe başladığımızı, hem bizim hem de köpeklerin bu değişime uyum sağladığını söylüyor.
İnsanların tarım yapmaya başlaması ile köpeklerin genomunun değişimi arasında kurulan bağlantının ilk ipuçları üç sene önce ortaya çıktı. Bu araştırmada İsveç’in Uppsala Üniversitesi’nden evrimsel genetikçi Erik Axelsson ve ekibi, köpeklerin nişastayı sindirmeye yardımcı olan genlerinin kurtlardan çok daha fazla olduğu ortaya çıkmıştı.
Fransa’dan paleogenetikçi Morgane Ollivier, bu genetik değişimin ne zaman ortaya çıktığını merak ediyordu. Axelsson ve ekibiyle bir araya gelen Ollivier, Avrasya’daki bazı arkeolojik alanlarda bulunan 13 kurt ve köpeğin kemik ve dişlerinden Antik DNA ayrıştırdı. Royal Society Open Science’ta yayımlanan yeni araştırmada, Avrupa ve Türkmenistan’daki sekiz arkeolojik alandan alınan köpek kalıntıları incelendi.
8000 ila 4000 yıl önce yaşamış köpeklerden alınan DNA örnekleri, avcı toplayıcı atalarımızın tarıma başladığı zaman köpeklerin de nişasta sindirme kabiliyetine kavuştuğunu gösteriyor.
Köpekler İlk Tarımcı İnsanlarla Birlikte Nişasta Sindirebilmeye Başladı
Dr. Ollivier, bu örneklerin hiçbirini avcı toplayıcı buluntu yerlerinde bulamadıklarını, bu yüzden bunu erken tarımcı topluluklarda ilişkilendirdiklerini söylüyor.
Dr. Ollivier, “Bu muhtemelen, tarımsal bağlamda insan artıklarıyla beslenen köpekler için önemli bir seçici avantaj oluşturmuştur. Bu olay, tarım ile beraber hem insanların hem de köpeklerin paralel evrimine iyi bir örnek.” diyor.
Bilim insanları köpeklerin kurtlardan ne şekilde ayrıldığı konusunda bölünmüş durumda. Bir grup bilim insanı avcı toplayıcı atalarımızın avlanmak ve korunmak için kurtları kullandığını, böylece zamanla eğitilerek evcilleştiklerini iddia ediyor.
Diğer bir grup ise, kurtların evcilleşmesinin çok daha sonra, kurtlar tarım yapan insan yerleşimlerinden yiyecek çalmaya ve onlarla yaşamaya başladıkları zaman gerçekleştiğine inanıyor.
Fakat yapılan bu yeni araştırma, köpeklerin çiftçi insanlar ile birlikte evcilleştiği düşüncesini destekliyor. Araştırmaya göre köpekler, yiyecek çalmak için insan yerleşim bölgelerine sızdıklarında ve aşamalı olarak insan diyetine uyum sağladıkları zaman evcilleşti.
Daha önce yapılan bir araştırma, modern köpeklerin nişasta sindirmeye yarayan genlerini olduğunu ve bu özelliğin onları kurtlardan ayıran bir özellik olduğunu ortaya koymuştu.
Köpekler yaklaşık olarak 15.000 yıl önce kurtlardan ayrıldı. Fakat insanlar ile köpeklerin ilişkisinin tam olarak ne zaman başladığı hala şüpheli.
Bazı bilim insanları ise köpeklerin evcilleştirilmesinin tarih boyunca birçok kez gerçekleştiğini söylüyor.

Science Mag, BBC
Makale: http://www.nature.com/hdy/journal/v117/n5/full/hdy201648a.html

Evcil Köpeklere Dair En Eski Kanıtlar Sibirya Adasında Bulundu



                                         Günümüzden bir Sibirya Husky’si
                   

 Evcil Köpeklere Dair En Eski Kanıtlar Sibirya Adasında Bulundu
Sibirya’nın Zhokhov adasında 9000 yıl önce yaşayan insanların, kızak çekmesi için köpekleri evcilleştirdiği anlaşıldı.


Sibirya’nın Zhokhov adasında yaşamış olan avcı toplayıcılar oldukça atılgan bir topluluktu. 9000 yıl önce Rus anakarasının 500 km kuzeyinde hayvan derisinden yaptıkları çadırlar ile yılın her mevsimi soğuk olan bölgede yaşamayı başardılar ve ateşli silahlar olmadan kutup ayısı avlayabiliyorlardı.
Son yapılan araştırmalar ise bu topluluğun bir şeye daha öncülük etmiş olabileceğini gösteriyor: Zhokhov adası sakinleri belli bir amaç için köpekleri yetiştiren ilk insanlar olabilir. Bölgede bulunan köpek kemikleri üzerinde yapılan analizler, köpeklerin kızak çekmek için yetiştirilmiş olabileceğine işaret ediyor.
Smithsonian Enstitüsü Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde arkeozoolog Melinda Zeder, yapılan çalışmanın sonuçları için “Oldukça ikna edici ve heyecan verici.” diyor.  Bulgular, insanların ilk etapta neden köpekleri evcilleştirdiklerini açıklamaya yardımcı olabilir.
Pilutko ve ekibinin kazı alanında yürüttüğü çalışmalardan bir kare. F: Science
Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden arkeozoolog Angela Perri “Bu çalışmalar insan-köpek ilişkisindeki boşlukları dolduruyor, hatta evcilleştirmenin kendisini açıklıyor.” diyor.
Bugün bir ada olan Zhokhov, her zaman bir ada değildi. Tarihöncesi insanlar o bölgede yaşarken ve deniz seviyeleri henüz yükselmeden Sibirya’ya bağlıydı. Bu kopuş yaşanmadan önce kutup ayısı avlayan Zhokhovlular binlerce kilometrelik geniş ova alanını çoğunlukla geyik avlağı olarak kullanmaktaydı. Rus Bilim Akademisi’nden Vladimir Pitulko, “Taşımacılık için araçlara ihtiyaçları vardı.” diyor.
1989 yılından beri Vladimir Pitulko tarafından sürdürülen kazılarda daha önce pek çok kez köpek kemikleri ile ahşap kızak kalıntıları bir arada bulunmuştu. Fakat şu ana kadar köpeklerin bu amaca hizmet ettiğine dair net bir kalıntıya rastlanmamıştı.
Nihayetinde Pitulko aradığı kanıtları bulmayı başardı. Rus Bilim Akademisi’nden Aleksey Kasparov, Sibirya kurtu ile yapılan yapısal karşılaştırmalar sonucunda şu ana kadar bulunan kemiklerin kurt köpek karışımı olduğunu belirtti. Analizlerle iki önemli oran incelendi: burun yüksekliğinin kafatası uzunluğuna oranı ve kranyum yüksekliğinin kafatası uzunluğuna oranı. Bu oranlarla örneklerin gerçekten köpek olduğu doğrulandı. Özellikle bir tanesi ise kurt-köpek meleziydi. Yani varılan sonuçlar doğrultusunda köpeklerin evcilleştirilmiş olduğu anlaşıldı.
1856 yılından Sibirya’dan kızak çeken köpeklere dair bir illustrasyon. F: Science
Ekibin yaptığı bir diğer çalışmada ise, Zhokhov köpeklerinin neye benzediklerini anlayabilmek adına 11 farklı köpeğe ait kemikler incelendi. Sonuçlara göre bu köpeklerin 10 tanesi yaklaşık 16-25 kg arasında değişen bir ağırlıktaydı ve bugünkü  Sibirya Huskie’lerine benzer bir görüntüleri vardı.
Araştırmacıların bu konu üzerine yaptıkları çalışmalar, Journal of Archaeological Science dergisinde  yayımlanacak. Geriye kalan ve kurt-köpek melezi olduğu düşünülen diğer köpek ise, diğerlerinden farklı olarak yaklaşık 29 kilo ağırlığındaydı ve Alaska Kurdu’na benziyordu.
Pitulko, iyi kızak köpeklerinin tipik olarak 20-25 kilogram ağırlığında olduğunu, çünkü kızak çekmek için gerekli olan enerjiye sahip olabileceklerini söylüyor. Daha büyük köpekler, kızak çekerken yüksek derecede ısınma sorunu yaşayabilir. Pitulko, Zhokhov sakinlerinin muhtemelen küçük köpekleri kızak için yetiştirdiklerini ve kutup ayılarını avlamak için daha büyük köpek yetiştirmiş olabilecekleri sonucuna varıyor. “Bu hayvanları özel bir şeyler yapmak için şekillendiriyorlardı.”
Adada bulunan köpek kafataslarından biri. F: Science
Araştırmacılar eğer bu durumu evcilleştirme olarak ele alırsak, bir amaç için bilinen en eski evcilleştirme örneklerinin bunlar olduğunu söylüyor. Bir sonraki en yakın örnek muhtemelen yaklaşık 7000 yıl önce Yakın Doğu’da yetiştirilen köpeklerdi.
Ancak bu köpeklerin birbirinden oldukça farklı ağırlıklarda olması, sıkı kontrollü yetiştirme fikrine karşı çıkıyor.
Perri, “Bence farklı türde köpekler -ve belki de kurtlar bile- birbirleriyle çiftleşerek, rastgele yavrular üretiyorlardı. İnsanlar ise bu yavrular arasından iyi kızak çekebilecek olanları seçiyordu. Bu durum, yine de bir cins üzerine odaklanıldığını gösteriyor.” diyor.
Bulgular, ilk etapta köpeklerin neden evcilleştirildiğine ışık tutabilir. Bilim insanları, bunun ne zaman gerçekleştiği konusunda anlaşamamış olsa da, son araştırmalar en az 15.000 yıl önce olduğunu öne sürüyor. Bu dönem, Dünya’nın ısınmaya başladığı, mamut gibi büyük türlerin yok olduğu ve ren geyiği gibi küçük av hayvanlarının doğal ortamda çoğalmaya başladığı zamana denk geliyor. Köpekler bu küçük avları avlamaya yardımcı olabilir ve hatta insanların onları takip etmeleri için bir araç olabilir.
Günümüzden bir Alaska Kurtu
Pitulko, “Bu dönemden öncesinde insanların köpek sahibi olmak için geçerli bir nedeni yoktu. Onlara gerçekten ihtiyacımız olduğunda onları dönüştürdük. Bugün evcil tilkilerin olmamasının nedeni, onları kullanacak bir alan bulamamamız. Köpeklerle iki taraflı bir ilişki kurduk ve onları ihtiyacımız olan hayvanlar olarak şekillendirdik. Bu gerçek bir evcilleştirmeydi” diyor.
Zeder de bu fikre katılıyor. Zeder’in kendi çalışması, erken insanların kamp alanlarında tilkilerden porsuklara kadar birçok hayvanın barındığına ve hatta bu hayvanların evcilleşmiş olabileceğine işaret ediyor.
Geçen yıl yayımlanan bir başka araştırmada, köpeklerin hem Avrupa’da hem de Doğu Asya’da evcilleştirilmiş olabileceği sonucuna ulaşılmıştı. Yeni çalışmalar, bu fikre karşı çıkmıyor, ancak ilk köpeklerin Arktik’te de önemli bir rol oynamış olabileceğini öneriyor. Pitulko, köpeklerin bu bölgede bağımsız olarak evcilleştirilmiş olabileceğini düşünüyor.



Sciencemag. 26 Mayıs 2017.

Köpek Soy Ağacı, Köpek Çeşitliliğinin Gizli Geçmişi Ortaya Çıkarıyor


Köpeklerin evcilleştirilmesi uzun zaman önce yaşandı ve muhtemelen farklı bölgelerde farklı zamanlarda gerçekleşti. F: Dayna Dreger / Cell Reports.

Köpek Soy Ağacı, Köpek Çeşitliliğinin Gizli Geçmişi Ortaya Çıkarıyor

Köpek türlerinin birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu gösteren genetik harita, köpeklerin kökeni hakkında birçok bilgi veriyor.


160’tan fazla köpek türünü kapsayan yeni bir soy ağacı, insanoğlunun en yakın arkadaşının gizli geçmişini ortaya çıkarıyor ve hatta köpek genom çalışmalarının insan hastalıkları araştırmalarına nasıl yardımcı olabileceğini gösteriyor.
Cell Reports dergisinde yayımlanan bir makalede bilim insanları bu güne kadarki en kapsamlı haritalardan birini oluşturabilmek için köpek türleri arasındaki ilişkiyi izleyip 1.436 köpeğin genomunu inceledi. Harita, modern cinsleri yaratmak için insanların melezlediği köpek türlerini gösteriyor ve köpekgillerin, eğitim köpeği ve çoban köpeği gibi benzer işlevleri görmek için çiftleştirildiğini açığa çıkarıyor.
Günümüzdeki evcik köpek türlerinden birkaçı. F: Matt Cardy/Getty
Aynı işlevi gören köpekler aynı kökene sahip olmak zorunda da değiller. Yapılan analiz, aynı zamanda antik bir köpek türünün, Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’ya varmasından binlerce yıl önce insanlarla beraber Amerika’ya ulaşmış olabileceği ihtimalini veriyor.
Bu yeni çalışma, köpeklerin nasıl sınıflandırıldığını bilen köpek sahiplerine ve yetiştiricilerine sürpriz olabilir. Bethesda, Maryland’deki ABD Ulusal Sağlık Enstitüsünde (NIH) bir biyolog ve bu çalışmadaki araştırmacılardan biri olan Heidi Parker, “Bütün eğitim köpeklerinin veya çoban köpeklerinin akraba olduklarını düşünebilirsiniz ama durum böyle değil.” diyor.
Köpek ırklarının genetik analizini temsil eden bu diyagram, geçmiş göçlerin çoklu ırkların karıştırılmasına yol açtığını ortaya koyuyor. F: NIH Dog Genome Project
Genetikçiler geçmişteki çoban köpeği soyunu haritalandırmaya çalışırken, bunu çok doğru bir şekilde yapamadılar. Parker ve NIH’de bir biyolog ve bu çalışmadaki bir araştırmacı olan Elaine Otsrander, çoban köpeklerinin seçici çiftleştirme sayesinde birçok farklı zaman ve mekanda ortaya çıktığını söylüyor.
Ostrander, “Geçmişe baktığımızda, bu durum mantıklı geliyor. Bizonları güden bir köpekte istediğiniz özellikler dağ keçileri için farklı olacaktır ve bunlar da koyunlar için farklı olacaktır.” diyor.

Amerika’ya Geliş

Çalışmadaki çiftleştirmelerin birçoğu, Avrupa ve Asya’dan gelen köpeklerden oluşuyor. Fakat evcilleştirilmiş köpekler binlerce yıl önce Amerika’ya geldiler ve bu da insanların Alaska ve Sibirya’yı bağlayan Bering kara köprüsünü geçtikleri zamana denk geliyor. Bu Yeni Dünya köpekleri daha sonra, Avrupalı ve Asyalı köpekler Amerika kıtasına vardıklarında yok oldular. Araştırmacılar modern Amerikan türlerinin DNA’sı için de bu antik köpekgillerin genetik kalıntılarını aradılar. Fakat şu ana kadar çok az kanıtları vardı.
Bu evrim ağacı, köpek ırkları arasındaki ilişkileri gösteriyor. F: NIH Dog Genome Project
İki Güney Amerika cinsinin, Peru tüysüz köpeği ve xoloitzcuintli (Meksika tüysüz köpeği) soy ağaçlarında bir araya toplanma şekli, Ostrander ve Parker’a bu hayvanların başka cinslerde bulunmayan genleri paylaşabilecekleri fikrini verdi. Parker bu genlerin Kolomb’un varışından önce Amerika kıtalarındaki köpeklerden geldiğini düşünüyor.
California Üniversitesi, Los Angeles’ta (UCLA) evrimsel biyolog olan Bob Wayne, “Bence modern köpek türlerinin oluşması hakkındaki bakış açımız tarihsel olarak tek yönlüydü. Bu sürecin derin bir tarihi mirasa sahip olduğunu dikkate almadık.” diyor.
Bu durum avcı toplayıcı zamanlardaki köpekgillerin evcilleştirilmesinin ilk dönemine kadar uzanıyor. Ostrander ve Parker köpek türlerinin iki ana çeşitlendirme dönemine girdiğini düşünüyor. Bundan birkaç yüz yıl önce, köpekler fiziksel beceriler için çiftleştirilmişken, binlerce yıl önce köpekler becerileri için seçildiler.
Muhtemelen Kızılderililerin atalarıyla beraber Bering kara köprüsünden geçerek Amerikaya ulaşmış köpeklerin soyundan gelen bir köpek türü xoloitzcuintli (Meksika tüysüz köpeği). F: Penny Inman
Wayne, “Bunun gibi bir durumu ineklerde veya kedilerde asla bulamazsınız. Bu şekilde yoğun ve kasıtlı çiftleştirmeyi köpeklerden başka hiçbir şeyle yapmadık.” diyor.
Son çalışma, evcilleştirilmiş köpeğin tarihini anlamak için araştırmacılara yardım etmesine rağmen Ostrander, Parker ve diğer meslektaşlarının yaptığı gibi bir veri tabanı oluşturmanın birkaç pratik sebebi var. Bir tanesi evcil hayvanların hastalıklarını teşhis etmede yardımcı olabilmesi. Diğer sebeplerden biri ise insan hastalıkları üzerine yapılan çalışmalara yardımcı olması.
Köpekler ve insanlar, epilepsi gibi bazı benzer hastalıklardan muzdarip olabilirler. İnsanlarda, hastalıkları etkileyen yüzlerce gen bulunabilir. Fakat, Ostrander’in dediğine göre köpek türleri genetik olarak izole oldukları için her köpek türü epilepsiyle alakalı bir veya iki gen taşıyabilir.
“Köpekleri araştırarak her geni bireysel olarak inceleyebiliriz. Bu çok daha etkili.”



Nature.com. 25 Nisan 2017


Makale: Parker, H. G., Dreger, D. L., Rimbault, M., Davis, B. W., Mullen, A. B., Carpintero-Ramirez, G., & Ostrander, E. A. (2017). Genomic Analyses Reveal the Influence of Geographic Origin, Migration, and Hybridization on Modern Dog Breed Development. Cell Reports, 19(4), 697-708.