13 Aralık 2019 Cuma

Roma’nın Kuruluş Efsanesi:













































Roma’nın Kuruluş Efsanesi:


Öncelikle Roma devletinin ana kalbi, merkezi ve tek odak noktası olan Roma şehrinin kuruluşuyla ilgili rivayetleri incelemek gerekir. Bazı antik yazarlara göre, Roma’ yı Aeneas kurmuştur. Aeneas Truva hanedan mensubu Ankhises ile aşk ve bereket tanrıçası Afrodit’in oğludur. Truva şehrinin istilasından babasını sırtına alarak, Prens Hector’un emanet verdiği ve sahibinin bir gün büyük bir uygarlık kuracağı kehanetiyle bilinen kılıçla kaçabilmiştir. Rivayetlere göre o, uzun ve meşakkatli bir deniz yolculuğundan sonra İtalya’da Laetium denilen bölgeye varır ve burada bir şehir kurmaya karar verir.

 Ancak bizzat Romalılar tarafından daha fazla tutulan hikâye farklıdır. Plutarch ve Halikarnassos’lu Dionysios’ un rivayetlerine göre Aeneas Roma’ yı kurmamıştır. Laetium’ daki yerli halk ile kaynaşıp Lavinia diye bir kadınla evlendi. İulius adlı oğlu Albalonga şehrini kurdu (İulius Caesar kendi soy seceresini buraya dayandırır). Silvius adlı oğlunun soyundan ise Numitor ve Amulius adlı iki kardeş krallık için savaştılar ve Alba kralı Numitor Amulius tarafından tahttan indirildi. Numitor’ un olası veliahtlarını da defetmek için oğullarını öldürüp kızı Rhea Silva’yı Vesta rahibesi olmaya zorladı. Vesta tanrıçası hane ve ocağın bereket ve koruma tanrıçasıydı, sonraları Roma devleti onun adına Vestalia denilen Bayram günleri ihdas etmişti. Ona hizmet eden rahibelerin ömür boyu bakire kalmaları gerekirdi. Fakat savaş tanrısı Mars Rhea Silva’yı tapınaktan indirip ona tecavüz etti. Rhea bunun üzerine ikiz çocuklar Romulus ve Remus’u doğurdu ve onları bir sepetin içinde Tiber nehrine bıraktı. Kıyıya vuran sepeti bir dişi kurt (lupa capitolina) buldu ve onları emzirdi. Faustilus denilen bir çoban ikizleri buldu ve onları yanına alıp büyüttü. İkiz kardeşler büyüdükten sonra dedeleri Numitor tarafından tanındılar ve tahtı geri almasına yardım ettiler. Bunun üzerine Numitor onlara istedikeri yerde şehir kurmalarına izin verdi. Romulus Palatium tepesini seçerken kardeşi Remus Aventinus tepesini seçti, tanrıların hangi seçimi kutsadıklarını anlayabilmek için kuşların uçuşunu seyrettiler. Romulus 12 akbaba, Remus ise 6 akbaba görmüştü ve böylelikle kent Palatium’ da kurulacaktı ve bu onur Romulus aitti. Romulus bunun üzerine hemen işe koyuldu ve Palatium’un çevresine sabanla şehrinin projesini çizmeye başladı: surları, hendeği ve kapıları çizdi. Remus alaycı biçimde surların üstünden atlayınca, Romulus sinirlenip kardeşinin üzerine atladı ve onu öldürdü, zira bir şehrin surları kutsaldı. Romulus kardeşini katlederken şöyle haykırdı: ’’gelecekte benim surlarımı aşacak herkes işte böyle ölsün!’’1


Bu destan en azından şehrin kuruluş tarihi (M.Ö. 753) ve yeri açısından arkeolojik bilgilerle örtüşmektedir. Ancak mitsel olduğu da açıktır. Şehrin kurucusu Romulus’ un şeceresi iki hatta üç tanrıya dayanır: Afrodit, Aeneas (bir savaş sonrası tanrıların evi Olimp’e alındı ve tanrı ilan edildi) ve Mars. İkizlerin tıpkı Musa’da olduğu gibi nehre bırakılmaları da dikkat çekicidir. Bir hayvan tarafından korunup bir çoban tarafından büyütülmeleri kaderlerinin daha yüksek merciler tarafından çizildiği ve kutsandığını ifade eder. Eliade’ ye göre Romulus’ un Remus’u öldürmesi bir nevi insan kurbanıdır.2 Zira onun kutsal surların üzerinde kurban edilişi kentin  mutlu geleceğinin teminatıdır adeta. Bu nedenlerden dolayı Eliade bu hikâyeyi Hint-Avrupa kozmogonileriyle irtibatlandırır. Daha sonraki dönemlerde, Romalı entelektüellerin devletin başına gelen felaketlere cevap ararlarken, kardeş katlini bir nevi ilk günah olarak nitelendirmeleri, onların Roma devletinde ilk dönemlerde hâkim olan arkaik din anlayışından nasıl uzaklaştıklarını gösterir

Romulus’ un kurduğu kent Latium’ un sürgünleri ve bölgenin çobanları tarafından iskân edilmişti. Halkının çoğalması için Romulus bir şenlik sırasında adamlarının Sabinli kadınları kaçırmalarına göz yumdu. Sabinler önce intikam almak isteseler de kadınlar aileleriyle adamların arasını buldular ve birçok Sabinli kente yerleşmiş oldu. Romulus siyasi yapıyı ortaya koydu, senato ve halk meclisini de ihdas etti. Sonra şiddetli bir fırtına içinde kayboldu ve halk onu (Aeneas’ ın hikâyesine benzer şekilde) tanrı ilan etti.

 Destanda Halk Meclisi (consilium plebis) ve Senato’nun (Senatus) Romulus tarafından kurulmuş olmaları, Roma’ daki siyasi yapının dokunulmazlığını temellendirmek için olabilir. Ayrıca Romalılar kendilerini bu şekilde Tanrıların istediği biçimde bir devlet yapısına sahip olan bir uygarlık olarak görüyorlardı. Romulus ’tan sonra Numa dinsel kurumların örgütlenmesine yoğunlaştı. Numa’ dan sonra Servus Tullius şehrin büyümesinden ve örgütlenmesinden sorumlu Kral olmuştu. Eliade ve kendisinin de alıntıda bulunduğu Georges Dumezil3 üç işlevli dinsel ideoloji hipotezinin bir örneğini de Roma’ nın kuruluşu mitinde tarihselleştirilmiş olarak bulur: İupiter tarafından korunan Romulus, savaş teknisyeni Etrüsk Lucomon ve kadınları ve zenginlikleri getiren Tatius ve Sabinliler. 4 Bu anlayış sonraları Roma’nın ilk dönemlerde tapındığı üç büyük Tanrı’da da görülür: Iupiter, Mars, Quirinus. İlk işlevin ikiye bölünmesi diğer Hint-Avrupa dinlerinde görüldüğü gibi5 , Romalılarda da görülür: Bir tarafta Romulus korkunç İupiter için tapımı kurar diğer taraftan Numa Fides Publica tapınağını kurar, iyi niyeti sağlayıp yeminleri kayeden tanrıçaya saygıyı zorunlu kılmış olur. Bu ikili ayrım Roma rahiplerine de yansır: Flamenler yasal rahiplerdirler ancak bunların yanı sıra kentte çıplak vaziyette ellerinde kırbaçlarla kadınları doğurgan kılmak için koşan Lupercuslar vardır. Sonuç olarak daha Etrüsk ve Yunan dinlerinin etkisinde kalmadan evvel, Roma dini başlangıç evresinde Hint-Avrupa dinlerine yakın durmaktadır diyebiliriz. Roma dinsel düşüncenin diğer yönleri de milli, ampirik, görselleştirişi ve siyasi olmalarıdır. Tarihselleştirme onların metafizik karşıtı eğilimini gösterir, nitekim onlar aynı zamanda tarihte olan şeylere dinsel ilgi göstermekteydiler ve pragmatizmlerinden dolayı da ileride tarihlerinde olacak şeyleri alametler ve ritüeller vasıtasıyla öğrenebilmeye merak salmışlardı. Erken dönem Romalılar anlayamadıkları tabiat olaylarında tanrıların fillerini görürler. Etrüsk etkisinin altında kalan Roma uygarlığı, bu filleri belli bir tabiat olayı terimi altında toplamaya başlar ve isimlendirilir. Böylelikle kendi işlev çerçevesiyle sınırlı kalan tanrılar oluşur. Örneğin Etrüsklerdeki yıldırım tanrısı Volta Jüpiter’ e dönüşür ve Roma’nın koruyucusu konumunu alır. Örnekten de anlaşıldığı üzere erken dönem Roma dinini daha iyi anlayabilmek için, Etrüsklerin dini inançlarını incelemek gerekmektedir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder